ALPHA PSYCHIATRY
Panel discussions

The dynamics of emotions and their relations with the centers of the central nervous system

1.

İstanbul Üniversitesi, İstanbul

Alpha Psychiatry 2009; 10: Supplement S47-S49
Read: 691 Downloads: 464 Published: 04 May 2021

Emotion is a very old term in the history of humanity. Many years ago humans wanted to participate their feelings of happiness, grief and soreness with their surrounding participants by making fires, using and directing smokes, with the flight of pigeons and some social and reli- gious rituals. These activities are all directed on the participation of their emotional loadings with their neighbors in their close and far surround- ings. Therefore, manifestations of emotions became one of the most important attitudes of the human beings since ancient times. The word emotion is derived from the Latin language. In this language, it was accepted to mean the activity of the soul in the humans. Also many philosophers made some definitions on the term emotion. Plato described emotions as a state in which the stimuli that triggers the body functions to cause some behavioral changes in the humans; whereas Aristo described emotions as a state of learning the humor of correct behavior. After them many has worked on emo- tions and some scientists were concentrated on the relations of emotion with central nervous system activity and how to produce emotions in this category. Recently James-Lange proposed a theory on emotions that they are the result of specific feelings of the humans, which trigger the central nervous system centers and changes the physiology of the human beings by causing an array of autonomic and motor functional disturb- ances. Cannon states that emotional relations are important in the regulation of the visceral reactions, whereas Stanley defines the relations of emotions with the central nervous system. He declares the importance of some specific centers of the central nervous system. Domasio argues on the importance of past lived events and perceived emotions as the monitorization capacity of the brain; due to recent events with comparison to the past lived events. In all of these studies, emotions were accepted to be conscious in origin, their power to regulate some social relations and to cause some body changes. In the course of an emotional event, cognitive centers of the central nervous system were accepted to be very important. The most important centers accused for their relations to emotions were accepted to be; “the prefrontal cortex, the orbitofrontal cortex, amygdala, hypo- campus, tegmental area, and the nucleus accumbens”. Scientists concluded that the factors those effect the development of these centers which are the part of the central nervous system were impor- tant in the developing of emotional disorders. According to them, these factors can be Prenatal in origin, which are due to the mother or due to the fetus. Also genetic polymorphisms and infectious diseases of the mother in this prenatal period was very important as well as pollution of the surrounding living conditions. Some Postnatal factors that cause some disor- ders on the developing central nervous system were also accepted to be very important. These factors, which disturb the development of the specific cognitive centers in the central nervous system, can cause some emotional disturbance and they are very frequent in the spectrum of psychiatric disorders.


Emosyonların dinamiği ve emosyonlar ile ilgili beyin merkezleri

İnsanlık tarihi kadar eski olan emosyon sözcüğü, tarihin eski zamanlarından beri insanların mutlu- luk, keder ve yas gibi durumlarını belirtmek ve bu durumları çevre ile paylaşmak üzere ateş, duman, güvercin uçurma, yapılan tören ve ayin ritüelleri hep insanların içinde bulundukları duru- mun emosyonel yükünü çevre ile paylaşarak yaşama gayretlerinin bulunduğunu ve bunların hepsinin bu durumların bir evrensel anlatım biçi- mi olduğunu göstermektedir. Latinceden türeti- len emosyon sözcüğü, uzun yıllar ruhun hareketi anlamında kullanılmıştır. Değişik felsefeciler insanlık tarihi boyunca emosyon sözcüğünü değişik açılardan incelemiştir. Bunlardan Plato, emosyonun, çevresel uyaranların bedensel deği-şimleri tetikleyerek insan davranışlarında ve fizyolojik düzeneklerde değişimlere neden olan biyopsikososyal bir olay olduğu üzerinde dururken; Aristo, emosyonları insanların uygun şartlarda doğru davranabilmeyi öğrenme sanatı olarak belirtmiştir. Gelişen çalışmalar ile emos- yonların boyutlarını onun yoğunluğu, merkezi sinir siteminin işlevsel kapasitesi, davranışların ortaya konma şekli, bunun nesneye yönelik olması, öznel olmaması merkezinde geliştirdik- leri kuram ve varsayımlarla tanımlamışlardır. Son zamanların kuramcılarından James-Lange, özgül birtakım hissetme durumlarının insanın fizyolojisini değiştirerek neden olduğu bir dizi otonom ve motor işlev değişikliğine emosyon adını verirken; Cannon emosyonların ortaya çıkışında viseral olayların önemi üzerinde durmuştur. Stanley isimli araştırmacı ise, emos- yonların kognisyonlar ile ilgisine değinirken, onların ortaya çıkmasında merkezi sinir siste- minde birtakım merkezlerin işlevlerinin önemli olduğu üzerinde durmaktadır. Domasio isimli araştırmacı ise, birtakım geçmiş yaşantıların ve bunlarla ilgili yanıtların, yeni yaşananlarla karşı- laştırılarak monitörize edildiği ve değişik davra- nışların ortaya çıktığı durumlara ve bu monito- rizasyon kapasitesine emosyon olarak bakmak- tadır. Bu çalışmalar ile değişik araştırmacılar kurdukları değişik varsayımlar ve geliştirdikleri kuramlarla emosyon kavramına çok değişik boyutlardan bakışlar getirmiştir. Çalışmalar emosyonların en önemli özelliklerini onların bilinçli yaşanan durumlar olması, beden- sel görünümlerinin bulunması, sosyal yaşamın düzenlenmesinde önemli oluşları, rasyonaliteye aşırı bağlanmaktan insanı kurtarması şeklinde ortaya koymaktadır. Bu yüzden emosyonlarda ortaya çıkan reaksiyonların süresine emosyonel durumların şiddeti, bazı durumlarda ortaya çıkan emosyonel reaksiyonlarda gecikmelerin yaşan- ması, fizyolojik durumların neden olduğu emos- yonel değişiklikler ve emosyonların hissediliş- lerinin duruma göre değişmesi etkili olmaktadır. Emosyonel olayların ortaya çıkmasında özellikle beyinde kognisyonlar ile ilgili merkezlerin, bu merkezlerin işlevleri için nörotransmitter salgıla- ması yapan sistemlerin birbiriyle olan ilişkilerinin önemini belirten araştırmacılar, bu durumlarla ilgili olarak en çok prefrontal korteksi, orbitofron- tal korteksi, amigdalayı, hipokampusu sorumlu tutmakta, ventral tegmental alan ile nukleus accumbensin önemi üzerinde durmaktadır. Değişik araştırmacılara göre, bu merkezlerin değişik nedenlerle gelişimlerini etkileyen etken- ler, özellikle prenatal gelişimi bozan, anneye ve fetüse bağlı durumlarla genetik polimorfizm durumlarının, bu dönemde yaşanan enfeksiyon hastalıklarının ve maruz kalınan çevre kirliliği yaratan etkenlerin, postnatal dönemdeki anoma- lilerin bu merkezlerin gelişimine etki ederek emosyonların gelişmesini bozduğunu ve bu durumlara bağlı olarak ortaya çıkan bir dizi psikiyatrik bozukluk içinde en önemli belirtinin de bu yüzden emosyonlar ile ilgili olduğu günümüz psikiyatrisinin ulaştığı önemli bilimsel gerçekler- den biridir.

Files
EISSN 2757-8038