Objective: Mental retardation in DSM-IV is defined by two features; subnormal cognitive functions characterized by an intelligence quotient (IQ) less than 70 and dysfunction hampering social and personal independence. Psychiatric problems in mild mental retardation are similar but more frequent to general population but, they change both in frequency and presentation more severe mentally retarded. The objective of this study is to summarize the findings of studies done on mentally retarded patients for prevalences of schizophrenia and psychosis and review the guidelines for recognition and interpretation of psychotic findings in this patient population.
Methods: PubMed database was searched for studies on psychosis and psychopathology risk in mental retardation and the results reviewed. Results: Prevalences of schizophrenia and psychoses in studies were found to be between 0-19% and 0-24% respectively. Lack of social support, biochemical and neurological abnormalities and genetic etiology increases the risk of psychopathology.
Discussion: Differences in methodology, not separating the schizophrenia and psychoses diagnoses and the fact that some studies were done entirely with behavioral observation or review of records are limitations of the studies. The importance of questioning of careers, managing interview according to the developmental level of the patient and evaluation of the patient in a biopsychoscoial context are highlighted to prevent misdiagnosis. Especially for patients with severe and profound mental retardation semi-structured interviews may increase reliability and validity of diagnosis but the gold standard is still the experience of the clinician. (Anatolian Journal of Psychiatry 2005; 6:267-273)
Zeka geriliği ve psikoz komorbiditesi: Tanısal gölgelemenin neresindeyiz?
Amaç: Zeka geriliği DSM-IV’te 70’in altında bir zeka bölümü (ZB, Intelligence Ouotient, IQ) ile karakterize edilen normal altı bilişsel işlevler ve toplumsal ve kişisel bağımsızlığı engelleyecek işlev bozukluğu olmak üzere iki özellik ile tanımlanmaktadır. Hafif zeka geriliği olan hastalarda psikiyatrik problemler toplum geneline benzer ancak daha sıkken, daha ağır zeka geriliğinde psikiyatrik sorunların hem sıklığı, hem de görünümü değişmektedir. Bu çalışmanın hedefi zeka geriliği olan hastalarda şizofreni ve psikoz oranları üzerine yapılmış çalışmaların sonuçlarını özetlemek ve bu hasta popülasyonunda psikotik belirtilerin tanınması ve yorumlanması için önerileri gözden geçirmektedir.
Yöntem: Zeka geriliği olan bireylerde psikoz ve psikopatoloji riski için yapılmış çalışmalar PubMed veri tabanı taranarak gözden geçirilmiştir. Sonuçlar: Çalışmalarda zeka geriliği olan bireylerde şizofreni oranı %0-19, psikotik bozukluk oranı ise %0-24 arasında değişmektedir. Özellikle sosyal desteğin yetersizliği, biyokimyasal ve nörolojik anormalliklerin varlığı ve genetik etiyolojiler psikopatoloji riskini artırmaktadır.
Tartışma: Çalışmaların yöntembilimsel farklılıklarının olması, çoğu çalışmanın şizofreni ve psikotik bozukluk tanılarını ayırmaması ve bazı çalışmaların sadece davranış gözlemi ve dosya taraması yollarıyla yapılması sınırlılıkları arasındadır. Hatalı tanıyı önlemek amacıyla yakınlardan öykü alma, görüşmeyi hastanın gelişimsel düzeyine uygun biçimde yürütme ve bireyi biyopsikososyal bir bütün içerisinde değerlendirmenin önemi vurgulanmaktadır. Özellikle ağır ve ciddi zeka geriliği olan hastalarda tanı için yarı yapılandırılmış görüşmelerin kullanılmasının tanısal güvenilirlik ve geçerliliği artırabileceği, ancak tanıda altın standardın halen klinisyenin deneyimi olduğu söylenebilir. (Anadolu Psikiyatri Dergisi 2005; 6:267-273)