Objective: Various studies conducted on the military personnel have indicated that adjustment disorder (AD) is an important mental health problem in this population. This disorder seriously impairs social and occupational functioning in military service. The aim of this study was to investigate the possible association between life events and adjustment disorder in a sample of soldier in the year prior to the onset of military service.
Methods: Our sample comprised of 71 soldiers with a diagnosis of AD and 69 healthy soldiers without any adaptation problems during the first six months of military service. The diagnosis of adjustment disorder was confirmed by the Structured Clinical Interview for DSM-IV. The level of adjustment disorder was assessed by using the Clinical Global Impressions. The life events were investigated using the Sorias’ Life Events List.
Results: The prevalence of subtypes of adjustment disorder in this sample were 45.1% for anxiety 19.7% for mixed disturbance of emotions and conduct 15.5% for depressed mood 8.5% for mixed anxiety and depressed mood and 7% for unspecified subtypes. The mean number of life events in patients with AD (8.2±6.0 events) was significantly higher than the control group (3.0±3.7 events). 35.2% of patients with AD reported their number of life events between 1-5, 32.4% between 6-10 events and 29.6% had 11 or higher life events. The patients with a history of lifetime suicide attempt were higher in AD group than control group (38% vs 33.8% respectively) whereas the percentage of patient s with a lifetime substance abuse was higher in control group (1.4%vs 4.3% respectively). In addition, patients with a history of suicide attempt and substance use had higher number of life events than those without any history of sucidie attempt and substance use.
Discussion: These findings suggest that life events have a substantial causal relationship with AD. Special attention should be given to soldiers who have experienced an accumulation of stressful events, because of higher vulnerability risk. (Anatolian Journal of Psychiatry 2008; 9:197-202)
Uyum bozukluğu ve yaşam olayları
Amaç: Çeşitli çalışmalar uyum bozukluğunun askeri popülasyonda önemli bir ruh sağlığı sorunu olduğunu göstermiştir. Bu bozukluk askerlik görevinde önemli işlevsellik kaybı ile sonuçlanmaktadır. Bu çalışmada, askerlik görevine başlamadan önceki bir yıl içinde karşılaşılan yaşam olayları ile askerlerdeki uyum bozukluğu arasındaki olası ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır.
Yöntem: Çalışmaya DSM-IV tanı ölçütlerine göre askerlik sürecinin ilk altı ayı içinde uyum bozukluğu tanısı konan 71 askerle, 69 sağlıklı kontrol alınmıştır. Uyum bozukluğu tanısı Yapılandırılmış Klinik Görüşme Formu (SCID) ile doğrulanmıştır. Yaşam olayları Sorias’ın Yaşam Olayları Listesi ve bozukluğun şiddeti Klinik Global İzlenim Ölçeği ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: Uyum bozukluğunun alt tipleri sırasıyla anksiyete ile giden uyum bozukluğu (%45.1), karma duygu ve davranım bozukluğu ile giden uyum bozukluğu (%19.7), depresif duygudurumla giden uyum bozukluğu (%15.5), karma anksiyete ve depresif duygu-durumla giden uyum bozukluğu (%8.5), belirlenmemiş tip (%7) ve davranım bozukluğu ile giden uyum bozukluğu (%4.2) şeklinde saptanmıştır. Uyum bozukluğu olgularında yaşam olayı ortalaması (8.2±6.0 olay) kontrol grubun-dan (3.0±3.7 olay) belirgin düzeyde yüksek bulunmuştur. Uyum bozukluğu tanısı konanların %35.2’si 1-5 olay, %32.4’ü 6-10 olay ve %29.6’sı 11 veya daha çok olay yaşadığını bildirmiştir. Uyum bozukluğu olgularının %38’ine karşın kontrol grubunun %1.4’ünün öyküsünde intihar girişimi saptanırken; uyum bozukluğu olgularının %33.8’in-de kontrol grubunun ise %4.3’ünde madde kullanım öyküsü bulunmuştur. Ayrıca, intihar girişimi öyküsü ve madde kullanımı olan uyum bozukluğu olgularında olmayanlara göre yaşam olayı sayısı yüksek saptanmıştır.
Tartışma: Askerlik görevi sırasında gelişen uyum bozukluğu ile geçmişte karşılaşılan yaşam olayları arasında ilişki bulun-maktadır. Riski artırdığından, stresli yaşam olayı yaşayan askerler daha dikkatli değerlendirilmelidir. (Anadolu Psikiyatri Dergisi 2008; 9:197-202)